🦒 Tekerleğin Icadından Sonra Insanların Hayatında Neler Değişmiştir

MUjlPG. Tekerleğin icadından önce muhtemelen ulaşımı yürüyerek ya da binek hayvanları kullanarak sağlıyorlardı. Binek hayvanı olarak ta "hecin devesi" sıcak çöllerin özellikle de dört bacaklı gemisidir. Tekerliğin İcadı Tabiatta hiç bir örneğine rastlanmadığı halde, bize son derece doğal gelen ve modern tekniğin ekseni olacak kadar önemli bir icadı, tekerleği de Güneybatı Asya'ya borçluyuz. Elimize, tekerleğin hangi tarihte icat edildiğini gösterecek hiç bir belge geçmemiştir. Ancak bu aracın günümüze en eski çağlardan geldiği de kesindir. Amerikalı arkeolog Speiser, Gawra'da, yıllarının kalıntılarında tekerleğe rastlanmış; İngiliz meslektaşı Woolley de Ur'da, yıllarından kalma mezardan bir tekerlek çıkarmıştı. Ne gibi bir ihtiyacın bu icada yol açtığı kesinlikle bilinmiyor. General Frugier'nin ilginç ve inandırıcı varsayımına göre; Yontma Taş Çağı'ndan başlayarak insan, avladığı hayvanı, kaya parçaları gibi bazı şeyleri taşıma ihtiyacını duymuştur. Bu soruna çare ararken, kesilmiş bir ağacın yuvarlandığını, böylece taşımayı kolaylaştırdığını fark eden insanlar yüklerini iki ağaç kütüğünün üzerine koymayı akıl tarihçisi Maccurdy'ye göre; tekerleğin atası, tomar denilen silindir biçiminde durulmuş kağıt ya da deridir. Bu gelişmeyi kazılar da doğrulamaktadır. Yapılan kazılarda Sümer ülkelerinde, kalma kızaklar ve arabalar çıkartılmıştır. Tekerleğin icadını hemen arabanın izlediği kesindir. Bir çift tekerleği dingille birleştirmek ve buna demirsiz bir saban oturtmak işten bile değildir. Gerçekten de, yıllarının Sümer kalıntılarında rastlanan arabalar böyledir. Sürücüsü, iki tekerleğin arasına konmuş bir eyere, ata biner gibi otururdu. Bu taslak çabuk gelişerek dört tekerlekli bir araç oldu; fakat henüz ön tekerlekler sabitti. Bu araca ilkin hangi hayvan koşulmuştu? Fransız arkeologu Georges Contenau'ya göre, yaban eşeği. O dönemde, bu bölgede at bilinmiyordu ve henüz sözünü etmediğimiz Türkler atı ehlileştirmişlerdir. Ortaçağda önemli bir rol oynayacak olan bu ulus. Orta Asya, Doğu Sibirya ve Mançurya'da yaşamaktaydı. Henüz Yontma Taş Çağı'nda yaşayan bu göçebe halkın hayatı, Babil ve Mısır uygarlığının tam karşıtıydı. Ama onların buz gibi ve dümdüz steplerde uzanan ülkeleri. Yakın Doğu'nun güneşli ve serin vahasının da karşıtı değil miydi? Asyalı göçebe halkın hayatı, her çeşit yiyeceğe alışan bu yorulmaz hayvanın, atın sırtında geçiyordu. Onu gem'e alıştıran Türklerin Güneybatı Asya'ya akınları sonucunda, bu bölgede atı tanıdı, ilk uygarlıklar, insanlığın bu en soylu buluşunu, paha biçilmez armağanını onlardan aldılar. Koşum kayışlarıyla arabaya bağlanan atla birlikte ilk savaş aracı da doğmuş oldu. Antik dünya, arabayı ve atları bu korkunç görünümüyle ilk defa tanıyordu. Sonra yılında Mezopotamya'da görülen araba, giderek Sami ırkından Hiksosların akınıyla Mısır'a girince, Firavun'un ordusunda, 1917'de ilk müttefik tanklarının Alman askerleri üzerinde yarattığı paniğe benzer bir korku yarattı. Mısırlılar hayvan gücü olarak henüz öküz ve eşekten yararlanıyorlardı. Ancak tecrübeden çabuk ders almayı bildiler. istilâcıları ülkeden atar atmaz bu yeni savaş aracını kullanmaya başladılar. Öyle ki. Mısır tarihinin en parlak dönemi olan Yeni İmparatorluk'tan kalan belgeler, Firavun'u gelecek kuşaklara savaş arabasının üstünde, bir eliyle dizginleri tutar, ötekiyle de düşmanı yere serer biçimde gösterebilmiştir. Bunu izleyen on yüzyıl boyunca, araba, savaş alanlarında fetih aracı olarak hizmet etti. Asurlular, yıllarında bir sürücünün kullandığı, iki savaşçıyı çeken çift at koşulmuş arabaları sayesinde dünyaya egemen oldular. Asur'un ünlü kralları Surgon ve Assurbanipal birçok şehirleri, güçlü savaş makineleri halini alan arabalarıyla kuşattılar. Bu arabaların, tekerlekleri üzerine oturtulmuş ağır koçbaşlarıyla şehir kapılarına saldırdılar; savaşçılar kalkanlarının arkasına saklanarak kale duvarlarının üstüne yürüdüler. Ancak bu ağır "topçu gücü"nün yanı sıra yeni bir silahlı birlik daha meydana getirmişlerdi Atlılar. Bir halı parçasının üzerinde oturan bu eyersiz ve üzengisiz Asur atlıları, İskenderin fetihlerine yol açan öncüler oldular. TEKERLEĞİN İCADI Tabiatta hiç bir örneğine rastlanmadığı halde, bize son derece doğal gelen ve modern tekniğin ekseni olacak kadar önemli bir icadı, tekerleği de Güneybatı Asya'ya borçluyuz. Elimize, tekerleğin hangi tarihte icat edildiğini gösterecek hiç bir belge geçmemiştir. Ancak bu aracın günümüze en eski çağlardan geldiği de kesindir. Amerikalı arkeolog Speiser, Gawra'da, yıllarının kalıntılarında tekerleğe rastlanmış; İngiliz meslektaşı Woolley de Ur'da, yıllarından kalma mezardan bir tekerlek çıkarmıştı. Ne gibi bir ihtiyacın bu icada yol açtığı kesinlikle bilinmiyor. General Frugier'nin ilginç ve inandırıcı varsayımına göre; Yontma Taş Çağı'ndan başlayarak insan, avladığı hayvanı, kaya parçaları gibi bazı şeyleri taşıma ihtiyacını duymuştur. Bu soruna çare ararken, kesilmiş bir ağacın yuvarlandığını, böylece taşımayı kolaylaştırdığını fark eden insanlar yüklerini iki ağaç kütüğünün üzerine koymayı akıl ettiler. İngiliz tarihçisi Maccurdy'ye göre; tekerleğin atası, tomar denilen silindir biçiminde durulmuş kağıt ya da deridir. Bu gelişmeyi kazılar da doğrulamaktadır. Yapılan kazılarda Sümer ülkelerinde, kalma kızaklar ve arabalar çıkartılmıştır. Tekerleğin icadını hemen arabanın izlediği kesindir. Bir çift tekerleği dingille birleştirmek ve buna demirsiz bir saban oturtmak işten bile değildir. Gerçekten de, yıllarının Sümer kalıntılarında rastlanan arabalar böyledir. Sürücüsü, iki tekerleğin arasına konmuş bir eyere, ata biner gibi otururdu. Bu taslak çabuk gelişerek dört tekerlekli bir araç oldu; fakat henüz ön tekerlekler sabitti. Bu araca ilkin hangi hayvan koşulmuştu? Fransız arkeologu Georges Contenau'ya göre, yaban eşeği. O dönemde, bu bölgede at bilinmiyordu ve henüz sözünü etmediğimiz Türkler atı ehlileştirmişlerdir. Ortaçağda önemli bir rol oynayacak olan bu ulus. Orta Asya, Doğu Sibirya ve Mançurya'da yaşamaktaydı. Henüz Yontma Taş Çağı'nda yaşayan bu göçebe halkın hayatı, Babil ve Mısır uygarlığının tam karşıtıydı. Ama onların buz gibi ve dümdüz steplerde uzanan ülkeleri. Yakın Doğu'nun güneşli ve serin vahasının da karşıtı değil miydi? Asyalı göçebe halkın hayatı, her çeşit yiyeceğe alışan bu yorulmaz hayvanın, atın sırtında geçiyordu. Onu gem'e alıştıran Türklerin Güneybatı Asya'ya akınları sonucunda, bu bölgede atı tanıdı, ilk uygarlıklar, insanlığın bu en soylu buluşunu, paha biçilmez armağanını onlardan aldılar. Koşum kayışlarıyla arabaya bağlanan atla birlikte ilk savaş aracı da doğmuş oldu. Antik dünya, arabayı ve atları bu korkunç görünümüyle ilk defa tanıyordu. Sonra yılında Mezopotamya'da görülen araba, giderek Sami ırkından Hiksosların akınıyla Mısır'a girince, Firavun'un ordusunda, 1917'de ilk müttefik tanklarının Alman askerleri üzerinde yarattığı paniğe benzer bir korku yarattı. Mısırlılar hayvan gücü olarak henüz öküz ve eşekten yararlanıyorlardı. Ancak tecrübeden çabuk ders almayı bildiler. istilâcıları ülkeden atar atmaz bu yeni savaş aracını kullanmaya başladılar. Öyle ki. Mısır tarihinin en parlak dönemi olan Yeni İmparatorluk'tan kalan belgeler, Firavun'u gelecek kuşaklara savaş arabasının üstünde, bir eliyle dizginleri tutar, ötekiyle de düşmanı yere serer biçimde gösterebilmiştir. Bunu izleyen on yüzyıl boyunca, araba, savaş alanlarında fetih aracı olarak hizmet etti. Asurlular, yıllarında bir sürücünün kullandığı, iki savaşçıyı çeken çift at koşulmuş arabaları sayesinde dünyaya egemen oldular. Asur'un ünlü kralları Surgon ve Assurbanipal birçok şehirleri, güçlü savaş makineleri halini alan arabalarıyla kuşattılar. Bu arabaların, tekerlekleri üzerine oturtulmuş ağır koçbaşlarıyla şehir kapılarına saldırdılar; savaşçılar kalkanlarının arkasına saklanarak kale duvarlarının üstüne yürüdüler. Ancak bu ağır "topçu gücü"nün yanı sıra yeni bir silahlı birlik daha meydana getirmişlerdi Atlılar. Bir halı parçasının üzerinde oturan bu eyersiz ve üzengisiz Asur atlıları, İskender’in fetihlerine yol açan öncüler oldular. Alıntıdır.. Tekerleğin icadının günümüzdeki bilimsel ve teknolojik gelişmelere katkıları neler olabilir? Örnek vererek açıklayınız. Tekerlek bana göre geçmişten bu güne yapılan en önemli teknolojik icattır. Saatlerden yel değirmenlerine, buhar makinelerinden otomobil ve bisikletlere kadar birçok yerde tekerlek veya tekerlek ilkesine dayanan çarklar kullanılmıştır. Tekerleğin ne zaman ve nerede ortaya çıktığı kesin olarak bilinmiyor. Ancak bilim insanlarının çoğuna göre ilk tekerlek MÖ 3500’lü yıllarda kullanılan çömlekçi çarkıdır. Ulaşımda kullanılan en eski tekerlek ise MÖ 3200 yıllarına aittir. Bu tekerleği Sümerlilere ait olan yukarıdaki duvar resminde de görebilirsiniz. İnsanlar diğer bütün keşifler gibi tekerleğin keşfinde de önceki bilgilerinden yararlandılar. İlk zamanlarda büyük ağırlıkların taşınması için yandaki resimde de görüldüğü gibi ağaç kütüklerini daha kolay dönmesi için zamanla orta kısımlarını incelttiler. Bunun işe yaradığını görünce de bir ağaç parçasının her iki ucuna tekerlekler gelişim süreci bundan sonra hızlanarak devam etti. Tekerleğin icadını arabanın icadı izledi. Önce iki, çok geçmeden de dört tekerlekli arabalar yapan Sümerliler, bu konudaki ilk örnekleri verdiler. Arabalara başlangıçta eşek ve öküz gibi hayvanlar koşulurken zamanla bu hayvanların yerini at aldı. Updated 22 Ocak 2016 at 1506 Tekerleğin icadından bu yana fakir ve ortadirek sürücülerin en kararsız kaldığı konudur kısa süreli duraklamalarda motoru durdurmak ya da durdurmamak. Ben şahsen 2-3 dakikaya kadar istop ettirmiyorum. Ama nalet olası marş dinamosu düşmanı yolcularım, o kadar kısa süre içinde asla arabaya gelmezler. Motor çalıştıkça çalışıyor anlıyor musun, git beni diyor rolanti benzinini yudumluyor içim yanıyor... Şarj dinamosunun ürettiği akım boşa gitmesin diye teybi açıyorum, camlarla oynuyorum, koltuğu ileri geri alıyorum. Gerçi onun bi alakası yok ama, seviyorum özellikle yazmak istedim. Motor bi süre sonra "ayh sıkıldım" dercesine fan açıyor arabaya karşı mahçup oluyorum. Ve o nalet olası an; "Ulan keşke başta istop etseydim" diyorum ... 10. dakikadan sonra zararın neresinden dönersek kâr deyip kontağa elim gidiyor, ama "birazdan gelirler bu kadar bekledik bi daha marşa vurmayalım" diyor ve oynadığım kumarın betini bi tık artırıyorum. Ne çare ki dakikalar sonra motoru susturuyorum. Ve sessizliğin içinden arabaya doğru yaklaşanları görüyorum. Evet evet onlar ... Marş ve şarj dinamosu düşmanları...

tekerleğin icadından sonra insanların hayatında neler değişmiştir